Her sabah elimizde telefon, gözlerimiz ekranlara kilitli bir şekilde güne başlıyoruz. Haberler, bildirimler, sosyal medya akışları derken zaman su gibi akıp gidiyor.
Eskiden bir kahve eşliğinde gazete okumak bir ritüeldi; şimdi ise hızla tüketilen, birkaç saniye içinde unutulan haberlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Dijital çağ, bize bilgiye anında ulaşma fırsatı sundu. Dünyanın öbür ucundaki olaylardan saniyeler içinde haberdar olabiliyoruz. Ancak bu hızın bedeli ne oldu?
Bir haberi okumadan paylaşanlar, içeriğini anlamadan yorum yapanlar, sadece başlıklardan gündemi takip edenler çoğaldı. Bilginin bolluğu, derinliğini kaybetmesine neden oldu. Oysa bazı konuları kavrayabilmek için zamana ve sabra ihtiyaç vardır.
Eskiden insanlar sokakta karşılaştığında sohbet eder, günlük meseleler üzerine tartışırdı. Şimdi ise aynı masada oturanlar bile telefonlarına gömülmüş durumda. Gerçek ilişkiler, sanal beğenilerin gölgesinde kayboluyor. En son ne zaman biriyle gerçekten göz göze gelip uzun uzun konuştuk? Bir dost sohbetinin, içten bir gülümsemenin yerini hiçbir dijital etkileşim dolduramaz.
Üstelik bu hızlı tüketim kültürü sadece insan ilişkilerini değil, kişisel dünyamızı da etkiliyor. Hızla akan içerikler arasında sürekli uyarılan zihinler, anın tadını çıkaramaz hale geliyor.
Bir parkta yürürken doğanın sesine kulak vermek yerine kulaklıklarımızda çalan müziğe sığınıyoruz. Ya da gün batımını izlemek yerine, o anı paylaşmak için fotoğraf çekmekle meşgul oluyoruz. Anı yaşamak, dijital dünyada belgelemeye kurban gidiyor.
Bu çağın sunduğu imkanları reddetmek elbette mümkün değil.
Ancak dijital dünyada kaybolmadan, zamanı daha bilinçli kullanarak, bazen ekranlardan uzaklaşıp hayatın gerçek akışına karışarak dengeyi bulmak önemli. Çünkü bazı anlar sadece yaşanarak değer kazanır, ekranda kaydırılarak değil.
Belki de zaman zaman ekranları kapatıp, hayatın kendi ritmine kulak vermek gerekir.
Bir dostla kahve içip uzun uzun sohbet etmek, sokakta yürürken şehrin sesine kulak vermek, kitap sayfalarında kaybolmak… Bunlar bize unuttuğumuz o derin, insani duyguları yeniden hatırlatabilir.
Zamanın hızına yetişmeye çalışırken gerçekten önemli olanı kaçırmamak dileğiyle…
Anasayfa
Yazarlar
Esmanur Akbulut
Yazı Detayı
Bu yazı 486 kez okundu.
Dijital Çağda Kaybolan Anlar
Her sabah elimizde telefon, gözlerimiz ekranlara kilitli bir şekilde güne başlıyoruz. Haberler, bildirimler, sosyal medya akışları derken zaman su gibi akıp gidiyor.
Eskiden bir kahve eşliğinde gazete okumak bir ritüeldi; şimdi ise hızla tüketilen, birkaç saniye içinde unutulan haberlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Dijital çağ, bize bilgiye anında ulaşma fırsatı sundu. Dünyanın öbür ucundaki olaylardan saniyeler içinde haberdar olabiliyoruz. Ancak bu hızın bedeli ne oldu?
Bir haberi okumadan paylaşanlar, içeriğini anlamadan yorum yapanlar, sadece başlıklardan gündemi takip edenler çoğaldı. Bilginin bolluğu, derinliğini kaybetmesine neden oldu. Oysa bazı konuları kavrayabilmek için zamana ve sabra ihtiyaç vardır.
Eskiden insanlar sokakta karşılaştığında sohbet eder, günlük meseleler üzerine tartışırdı. Şimdi ise aynı masada oturanlar bile telefonlarına gömülmüş durumda. Gerçek ilişkiler, sanal beğenilerin gölgesinde kayboluyor. En son ne zaman biriyle gerçekten göz göze gelip uzun uzun konuştuk? Bir dost sohbetinin, içten bir gülümsemenin yerini hiçbir dijital etkileşim dolduramaz.
Üstelik bu hızlı tüketim kültürü sadece insan ilişkilerini değil, kişisel dünyamızı da etkiliyor. Hızla akan içerikler arasında sürekli uyarılan zihinler, anın tadını çıkaramaz hale geliyor.
Bir parkta yürürken doğanın sesine kulak vermek yerine kulaklıklarımızda çalan müziğe sığınıyoruz. Ya da gün batımını izlemek yerine, o anı paylaşmak için fotoğraf çekmekle meşgul oluyoruz. Anı yaşamak, dijital dünyada belgelemeye kurban gidiyor.
Bu çağın sunduğu imkanları reddetmek elbette mümkün değil.
Ancak dijital dünyada kaybolmadan, zamanı daha bilinçli kullanarak, bazen ekranlardan uzaklaşıp hayatın gerçek akışına karışarak dengeyi bulmak önemli. Çünkü bazı anlar sadece yaşanarak değer kazanır, ekranda kaydırılarak değil.
Belki de zaman zaman ekranları kapatıp, hayatın kendi ritmine kulak vermek gerekir.
Bir dostla kahve içip uzun uzun sohbet etmek, sokakta yürürken şehrin sesine kulak vermek, kitap sayfalarında kaybolmak… Bunlar bize unuttuğumuz o derin, insani duyguları yeniden hatırlatabilir.
Zamanın hızına yetişmeye çalışırken gerçekten önemli olanı kaçırmamak dileğiyle…
Ekleme
Tarihi: 17 Şubat 2025 - Pazartesi

Dijital Çağda Kaybolan Anlar
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.