Sisli bir kış gününde akşam arabanızla işten evinize dönüyorsunuz. Kaldırımda yürüyen yayalar, biraz ilerideki yaya geçidini gösteren trafik levhası, arkanızda ilerleyen bir motosikletli... Araba kullanırken aynı anda fark etmeniz gereken birçok canlı ve nesne var. İnsanlar olarak görsel ve işitsel duyularımızı kullanarak çevremizi algılıyoruz. Peki ya sürücüsüz yani otonom araçlar çevrelerini nasıl “görüyor”?
Gündüz ya da gece, güneşli ya da yağışlı fark etmeksizin sürücüsüz araçların her türlü hava koşulunda çevrelerini algılayabilmesi için farklı teknolojiler kullanılıyor.
Bunlardan en yaygın olanları Kamera, Lidar, Radar ve Ultrasonik sensörler…
Bu teknolojiler arasında en bilineni kameralar ön cama, yanlara ve arkaya yerleştirilen farklı kameralar sayesinde aracın çevresi 360 lik açı ile görüntülenebiliyor. Ardından makine öğrenmesi ve yapay sinir ağları gibi yapay zeka teknolojileri kullanılarak görüntülerdeki canlılar ve nesneler algılanıyor, kameralardan elde edilen görüntüler sayesinde sürücüsüz araç trafik levhalarını ve işaretleri algılayabiliyor, güvenli bir şekilde şerit değiştirebiliyor, yoğun bir otoyolda yüksek hızda ilerleyebiliyor ve bir yere çarpmadan fark edebiliyor. Ancak sis gibi görüş mesafemizi azaltan kötü hava koşulları kamera sistemlerini de olumsuz etkiliyor.
Lidar cihazları otonom araçların çevresini 3 boyutlu şekilde haritalayabiliyor… Lidar teknolojisini daha tanıdık bir teknoloji olan radarlar sayesinde açıklamak mümkün özellikle havacılıkta uçakların konumunun belirlenmesinde kullanılan radar cihazları radyo dalga boyunda ışıklar yayar ve nesneden yansıyarak geri dönen dalgaları algılarak dalgaların geri dönme süresinden nesnenin konumu belirlenir.
Lidar cihazlarıysa radyo dalgaları yerine lazer atımları gönderir ayrıca kullanılan ışığın dalga boyu radyo dalgalarından düşüktür bu sayede çevredeki engellerle ilgili çok daha hassas ve doğru bilgiler verir. Lidar teknolojisi ile canlıların ve nesnelerin sadece konumu değil şekli ve boyutları da belirlenebilir örneğin lider havada uçan bir kelebeği bile algılayabilir.
Radarlarsa özellikle karlı, yağmurlu ve sisli havalarda sürücüsüz araçların etraftaki canlıları ve nesneleri algılanmasını sağlar çünkü radyo dalgaları havadaki toz, yağmur damlacıkları, kar tanecikleri gibi parçacıklardan etkilenmeden yoluna devam edebilir bu sayede araca 200 metre kadar uzaklıktaki engellerin yeri belirlenebilir ancak engelin şeklini tespit edilemez
Ultrasonik sensörler özellikle yakınlardaki diğer araçların ve engellerin algılanmasını sağlamak amacıyla sürücüsüz aracın farklı noktalarına yerleştiriliyor bunun sayesinde araç otonom şerit değiştirme ve Park sırasında güvenli bir şekilde yönlendiriliyor…
Günümüzde sürücüsüz araçlar hâlen insan denetimine ihtiyaç duysa da aracınıza oturup sadece haritadan ulaşmak istediğimiz konumu seçeceğimiz günler hiç de uzakta değil.
Peki, kaçınılmaz bir kazayla karşı karşıya kalmaları durumunda sürücüsüz araçlar kimin güvenliğini önceliklendireceği konusunda nasıl karar vermeli? Bu hayli karmaşık soru üzerinde biraz düşünmeye ne dersiniz…