Yaz tatilinin sona ermesiyle birlikte okulların açılması, birçok çocuk için heyecanlı bir başlangıç olduğu kadar, ağır bir yükü de beraberinde getiriyor. Eğitim sistemimizde ne yazık ki hâlâ sınav odaklı bir yaklaşım hakim.
Öğrenciler, daha ilkokul sıralarından itibaren başarıyı notlarla ve sınavlarla özdeşleştiriyor. Oysa öğrenmenin, merak ve keşfetme üzerine kurulması gerekirken, eğitim, çocukların sırtında ağır bir yüke dönüşüyor.
Okul sezonunun başlaması, pek çok öğrenci için uzun bir maratonun ilk adımı. Bu süreçte stres, kaygı ve başarısızlık korkusu, çocukların hem akademik hem de psikolojik gelişimlerine zarar veriyor.
Okula geri dönmek, yalnızca akademik baskıları değil, aynı zamanda sosyal baskıları da beraberinde getiriyor. Çocuklar, arkadaş gruplarına yeniden uyum sağlama, sınıf içi rekabetle başa çıkma ve akran zorbalığı ile yüzleşme zorunluluğu hissediyorlar. Okulların ve öğretmenlerin, sosyal beceri geliştirme konusunda yetersiz kalması, bu sorunların derinleşmesine neden olabiliyor.
Veliler açısından da okulların açılması, çocuklar üzerindeki beklentilerin artması anlamına geliyor. "Daha iyi not, daha iyi başarı" talebi, bazı çocuklar için kaçınılmaz bir stres kaynağına dönüşüyor. Sürekli en iyisini beklemek, çocukları hata yapmaktan korkan, risk almaktan çekinen bireyler haline getiriyor. Velilerin, çocuklarının duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarına daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.
Okulların açılması, yalnızca akademik bir başlangıç değil, çocuklar için hayatlarının birçok yönünü etkileyen bir dönüm noktasıdır. Bu sürecin olumsuz etkilerini en aza indirmek, ailelerin ve eğitim sisteminin ortak sorumluluğudur. Çocukların mutluluğu, başarılarından çok daha önemlidir. Eğitim, çocukları hayata hazırlar, ancak bu hazırlığın yalnızca bilgiyle değil, sağlıklı bir zihinle de yapılması gerektiğini unutmamalıyız.