Şemsettin Yılmaz Yeni
Ersin Çelik (Genel Yayın Yönetmeni)
Köşe Yazarı
Ersin Çelik (Genel Yayın Yönetmeni)
 

BU TAHAMMÜLSÜZLÜK NİYE?

Toplum olarak hiçbir şeye tahammül edemeyen insanlar haline geldik. Evlatlarımız canlarımız, biz ne öğretirsek nasıl örnek olursak o şekilde karakterleri gelişir, o şekilde davranırlar. Oysa biz onların yaptığı her yanlışa kızar olduk, onlara bağırır olduk, hırpalar olduk. Yaptıkları her şey bizim aynada yansımamız olduğu halde, çocuklarımız biz olduğu halde, bunu anlayamadık. İş arkadaşlarımızla bir takım olacağımıza, birlik olup işimizi geliştirmeye çalışacağımıza önce hangisinin ayağını kaydırayım da benim yerim sağlamlaşsın diye uğraşmaya başladık. Okulda çocuklar öğrenemedikçe biz daha sinirli ve tahammülsüz olduk, onları aşağılayarak kendilerini yetersiz hissettirdik, anlayacakları varsa da stresten, aşağılık kompleksinden anlamamalarını sağladık, hiç sorgulamadık acaba ben mi öğretemiyorum, ben mi yetersizim diye. Çünkü bir şeyi çok iyi bilmek karşımızdakine öğretebileceğimiz anlamına gelmiyor, öğretmek bir bilgiyi karşımızdakinin anlayabileceği bir hale dönüştürüp o şekilde anlatmaktır, biz bunu anlayamadık. Hepimiz yola çıka çıka araba kullanmayı öğrendiğimiz halde, yeni araba kullanmaya başlamış birini gördüğümüzde tahammül edemedik, onu sıkıştırarak, korna çalarak taciz ederek daha da stresli bir hale getirdik, öğrenmesine izin vermedik. Yolda bütün haklar bizim olsun istedik, sağa sola geçene, karşıdan karşıya geçene izin vermemek için daha da hızlandık, en ufak hatalarında bağırdık, taciz ettik, küfür ettik, kavga ettik. Sokakta bizden daha kötü durumda olan insanları umursamadık, hatta sanki bu hayat onların seçimiymiş gibi onları aşağıladık, onlara zarar vermeye çalıştık. Bizimle aynı maddi durumda, ya da aynı kültür seviyesinde olmayan insanları aşağı gördük hep, onlarla olmak, onları bulunduğumuz ortamlara sokmak istemedik, utandık, yerindik, hiç sormadık neden okuyamadın, neden paran yok diye, sadece istemedik, sadece utandık. Çocuklarımızı gelir seviyesi düşük çocuklarla oynatmak istemedik, engelledik, onların da saf, iyi ve güzel yüreklerini, kendimiz gibi tahammülsüz, empatisiz kalplere dönüştürmeye çalıştık. Çevremizdekiler hep bizim için bir şeyler yapsın istedik, biz hasta olduğumuzda, üzgün olduğumuzda, parasız kaldığımızda bizim yanımızda olsunlar bekledik. Ama iş, onlar için bir şey yapmaya geldiğinde biz hep meşguldük, hep önemli işlerimiz planlarımız vardı. Yoksa artık toplum olarak narsist, bencil, duyarsız bir yapıya mı bürünüyoruz. Bana dokunamayan yılan bin yıl yaşasın deyip kendimizden başka hiçbir canlıyı umursamaz bir hale mi geldik.  Kimse umursamıyor, kimse duyarlı değil. Ben neden tek başıma savaşayım diye düşünüyor belki de her birey. Oysa hayattaki en güzel şey manevi tatmindir. Bize huzur verir, bizim psikolojimizi düzeltir, bize mutluluk verir. Karşılıksız yapılan ufacık bir yardım, trafikte yol isteyen birine hiç rahatsız olmadan güler yüzle yol vermek, sokağımıza aç hayvanlar için bir kap su ve yemek koymak, arabamızda sokakta rastlayacağımız fakir çocuklar için birkaç çikolata bulundurmak, çok yaşlı birinin belki de koluna girerek yardım edebilmek, gerçekten başarılı bir iş arkadaşımızın arkasında destek olarak durmak, eşimize arada sırada da olsa nasılsın, bir ihtiyacın benden bir isteğin var mı diye sormak, her şeyi bırakıp çocuğumuzla harika bir vakit geçirmek, zor günündeki bir arkadaşımızın yanında olabilmek için başka işlerimizden fedakarlık yapabilmek ve çocuklarımıza da bu konuda hem örnek olmak hem de bu güzel davranışları aşılamak bize çok ama çok iyi hissettirecektir. Deneyin derim.
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2023 - Salı
Ersin Çelik (Genel Yayın Yönetmeni)

BU TAHAMMÜLSÜZLÜK NİYE?

Toplum olarak hiçbir şeye tahammül edemeyen insanlar haline geldik.

Evlatlarımız canlarımız, biz ne öğretirsek nasıl örnek olursak o şekilde karakterleri gelişir, o şekilde davranırlar. Oysa biz onların yaptığı her yanlışa kızar olduk, onlara bağırır olduk, hırpalar olduk. Yaptıkları her şey bizim aynada yansımamız olduğu halde, çocuklarımız biz olduğu halde, bunu anlayamadık.

İş arkadaşlarımızla bir takım olacağımıza, birlik olup işimizi geliştirmeye çalışacağımıza önce hangisinin ayağını kaydırayım da benim yerim sağlamlaşsın diye uğraşmaya başladık.

Okulda çocuklar öğrenemedikçe biz daha sinirli ve tahammülsüz olduk, onları aşağılayarak kendilerini yetersiz hissettirdik, anlayacakları varsa da stresten, aşağılık kompleksinden anlamamalarını sağladık, hiç sorgulamadık acaba ben mi öğretemiyorum, ben mi yetersizim diye. Çünkü bir şeyi çok iyi bilmek karşımızdakine öğretebileceğimiz anlamına gelmiyor, öğretmek bir bilgiyi karşımızdakinin anlayabileceği bir hale dönüştürüp o şekilde anlatmaktır, biz bunu anlayamadık.

Hepimiz yola çıka çıka araba kullanmayı öğrendiğimiz halde, yeni araba kullanmaya başlamış birini gördüğümüzde tahammül edemedik, onu sıkıştırarak, korna çalarak taciz ederek daha da stresli bir hale getirdik, öğrenmesine izin vermedik. Yolda bütün haklar bizim olsun istedik, sağa sola geçene, karşıdan karşıya geçene izin vermemek için daha da hızlandık, en ufak hatalarında bağırdık, taciz ettik, küfür ettik, kavga ettik.

Sokakta bizden daha kötü durumda olan insanları umursamadık, hatta sanki bu hayat onların seçimiymiş gibi onları aşağıladık, onlara zarar vermeye çalıştık.

Bizimle aynı maddi durumda, ya da aynı kültür seviyesinde olmayan insanları aşağı gördük hep, onlarla olmak, onları bulunduğumuz ortamlara sokmak istemedik, utandık, yerindik, hiç sormadık neden okuyamadın, neden paran yok diye, sadece istemedik, sadece utandık. Çocuklarımızı gelir seviyesi düşük çocuklarla oynatmak istemedik, engelledik, onların da saf, iyi ve güzel yüreklerini, kendimiz gibi tahammülsüz, empatisiz kalplere dönüştürmeye çalıştık.

Çevremizdekiler hep bizim için bir şeyler yapsın istedik, biz hasta olduğumuzda, üzgün olduğumuzda, parasız kaldığımızda bizim yanımızda olsunlar bekledik. Ama iş, onlar için bir şey yapmaya geldiğinde biz hep meşguldük, hep önemli işlerimiz planlarımız vardı.

Yoksa artık toplum olarak narsist, bencil, duyarsız bir yapıya mı bürünüyoruz. Bana dokunamayan yılan bin yıl yaşasın deyip kendimizden başka hiçbir canlıyı umursamaz bir hale mi geldik.  Kimse umursamıyor, kimse duyarlı değil. Ben neden tek başıma savaşayım diye düşünüyor belki de her birey.

Oysa hayattaki en güzel şey manevi tatmindir. Bize huzur verir, bizim psikolojimizi düzeltir, bize mutluluk verir. Karşılıksız yapılan ufacık bir yardım, trafikte yol isteyen birine hiç rahatsız olmadan güler yüzle yol vermek, sokağımıza aç hayvanlar için bir kap su ve yemek koymak, arabamızda sokakta rastlayacağımız fakir çocuklar için birkaç çikolata bulundurmak, çok yaşlı birinin belki de koluna girerek yardım edebilmek, gerçekten başarılı bir iş arkadaşımızın arkasında destek olarak durmak, eşimize arada sırada da olsa nasılsın, bir ihtiyacın benden bir isteğin var mı diye sormak, her şeyi bırakıp çocuğumuzla harika bir vakit geçirmek, zor günündeki bir arkadaşımızın yanında olabilmek için başka işlerimizden fedakarlık yapabilmek ve çocuklarımıza da bu konuda hem örnek olmak hem de bu güzel davranışları aşılamak bize çok ama çok iyi hissettirecektir. Deneyin derim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve elazigbulten.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.